Küresel Isınma – KOBİ Gelişim Dergisi

Küresel ısınmanın çözümü için seçeneklerin çoğu bizi aynı noktaya getirir: Ekonomi koşullarına mı yoksa yaşam kurallarına mı uygun davranacağımız ile ilgili bir seçim yapmak!

 Küresel ısınma deyince…

“Küresel ısınma” günümüzde neredeyse tüm coğrafyalarda beklenenin üstünde bir hızla gerçekleştiğini açıkça gözlemlediğimiz bir doğa olayı olarak gündemimize yerleşti. Artık küresel ısınmanın olup olmadığı konusu tartışılmıyor bir süre önceki gibi. Bilim çevreleri, yöneticiler ve kamuoyu bu gerçeği kabul etmiş durumda. Bu durum da kamuyu, karar vericileri ve özel sektörü bu yönde strateji geliştirmeye ve hedefler koymaya yöneltiyor. Uluslararası sözleşmeler, ürün-marka reklamlarında iklim değişikliği temalı söylemler ile karşılaşıyoruz gittikçe artan sayıda.

Küresel ısınmanın uzun vadede dünyadaki insan yaşamı üzerinde yapacağı etkiler tam olarak bilinemiyor. Kutupların erimesi sonucunda suların yükselerek bazı coğrafyaların sular altında kalacağı konuşuluyor amaani ısınma, soğuma, yağışın olmaması ya da aşırı miktar ve uzun süreli olması, görülmemiş güçte fırtınalar… Ve daha neler olabilir bilimsel olarak olasılıklara baktığımızda tek tek. Neredeyse hepsi de insan yaşamını olumsuz etkileyecek ve hatta mümkün kılmayacak güçte görünüyor ve olduğu anda önlem alınamayacak kadar hızlı seyretmesi bekleniyor şu anda yaşadığımız yağış rasyonları değişimi ve kuraklıkta olduğu gibi.

 Küresel ısınmanın tarım ve çiftçi üzerinde etkileri

Şu anda aşırı miktarda gıda stokları, yapay olarak korunaklı, ısıtılmış, soğutulmuş ve elektrik, su, diğer insan ihtiyaçları ile donatılmış bina ve yerleşim merkezlerinde iklim değişikliğinin etkisi neredeyse hiç hissedilmiyor medya haberleri dışında. Henüz ekonomiye, günlük ihtiyaçların ekonomik güç ile satın alınabilmesi konusuna fark edilir bir etki söz konusu değil.

Buna rağmen ne yazık ki çiftçiler bu gün zaten zor koşullarda, ekonomik ve sosyal baskı  altında doğa koşullarına bağımlı olarak yaptığı üretiminde iklim değişikliğinin olumsuz sonuçlarını halihazırda yaşıyor. Birincil olarak dünyanın bir çok yerinde son yıllarda iklimsel hava sıcaklığı ve yağış dengesinin aşırı miktarda değişimi sonucunda çiftçinin hasadı ya zarar gördü ya da tamamı ile yok oldu. Genelde imkansızlıklarından ve doğanın cömertliği ile ayakta kalmayı başarabildiklerinden dolayı değişimlere en toleranslı gurup olan çiftçi kesimi bir iki yıl bu duruma sabretse ve doğal afet olarak sineye çekse bile bu durum uzadığında; işini yapamaz hale, gıdamızı üretemeyecek duruma gelmektedir, gelecektir.

Bugün iklim değişikliğinden etkilenmiyormuş gibi görünen kentsel nüfus aslında iklim değişiklinin tarım üzerindeki etkileri yolu ile kısa sürede ciddi şekilde olumsuz etkilenecektir. Bu etkilerin başında gıdaya ulaşılabilirlik, gıdanın fiyatının dramatik artışı, kentlere göç gelecektir. Bugün dahi bu etkiler mevcuttur ama ekonomik dopingler ile az hissedilmesi sağlanmaktadır günlük yaşamda.

Küresel ısınmaya rağmen tarımda yapay ortamlarda üretim yapılması (topraksız seralar vs) büyük ekonomik yatırımlar sonucunda şimdilik mümkün olabilir. Ancak bu tarz üretimler hem yatırımı yapabilecek ekonomilerin dünya üzerindeki dağılımı hem de üretilen gıdanın sağlıksız, insana ve doğaya zarar veren teknolojiler, uygulamalar  içermesinden dolayı ne gıda güvenliği ne de gıda güvencesi anlamında dünya nüfusunun sorunlarını çözmüyor, ihtiyaçlarını karşılamıyor. Zaten sonuçta bu teknolojiler dahi çok büyük oranda doğal kaynaklar kullanıyor, enerjiye, suya, havaya ihtiyaç duyuyor ve ısınmanın bu öğeler üzerindeki baskısı da günden güne artmakta.

 Tarımda “genetik mühendislik”, enerjide “nükleer”, politikalarda “kirleyen öder” çözüm mü?

Günümüzde kamuoyuna birer mucizevi çözüm olarak sunulan, doğal döngüler hesaba katılmaksızın, bir tarafı henüz tam karanlıkta olan ve sürdürülebilirlikleri ile ilgili bilimsel anlamda henüz “teori” aşamasında olan veriler üzerine kurulan bu tarz çözüm yaklaşımları hastalıkları iyileştirmeyen ama baskılayan ilaçlar gibidir. İlacı alırsınız, akut duruma fayda sağlar ya da sağlıyormuş gibi görünür sonra sorunun köküne inmeyi durdurucu etkisinden ve diğer yan etkilerinden dolayı toplamda çok daha fazla sorun yaratır ve “sağlık durumumuzun iyileşmesi” hedefine ulaşılamaz.

Genetik mühendislik, Nükleer enerji üretimi, kirleyen öder prensibi bir çok açıdan birbirine çok benzer: üçü de insanın dünya üzerinde yaşarken kendi davranış biçiminden, bilinçsiz tüketiminden kaynaklı sorunlara çözüm gibi sunulurken aslında gerçek sorun olan “ortak bilinç ve davranış biçimleri” konularına hiç temas etmeyen, sadece teknik teoriler üzerinden oluşturulmuş araçlardır. Sadece teknik içerikli olmaları ve “sosyal”, “kültürel”, “doğal” boyutları ele  alınmaksızın kurgulandıkları için şu anda sorun yaratan insan bilinçsizliği ve davranış şekli ile kullanıldıklarında bu araçlar ortaya çok daha olumsuz etkiler çıkartırlar. Örneğin genetik mühendisliği asıl ihtiyaç olan doğal döngülere zarar verir, açlığın asıl sebebi olan gelir dağılımı eşitsizliğini kat be kat artırır, nükleer enerji üretimi sonucunda tehlikeli atık yönetiminde yine karşımıza daha önce olmayan boyutta sorunlar çıkar ve hatta insanlığın bu çağdaki en kabul edilemez üretimlerinden biri olan güvenlik için nükleer silah üretimi gündeme gelir ya da “kirleten öder” prensibine dayandırarak ekonomik düzeyi yüksek ülkeler insan dahil dünyadaki tüm doğal kaynaklarımızın üzerinde hak iddaa ederek ve bedelini “ödediklerini” farzederek milyon yıllık dünya mirasını iki nesilde tüketecek düzeye gelirler günümüzde olduğu gibi.

 Yerküre ısınırken biz ne yapabiliriz?

Küresel ısınma uzun bir sürecin sonucudur ve süreç tüm hızıyla devam etmektedir. Bu doğa olayının bilimsel olarak kontrol edilmesi, çözülmesi için formüller üretilmesi bir hastalık virüsü için ilaç bulunması gibi bir şey değildir. Süreç bütün insanlığın her gün, her an değişik oranlarda katkı verdiği bir olaydır ve ancak aynı güçte ve etkide davranış değişiklikleri ile farklı bir sonuca doğru gidilebilir.

Çözüm için düşünülebilecek seçeneklerin bir çoğu aynı noktaya getirecektir bizleri; ekonomi koşullarına  mı yoksa yaşam kurallarına mı uygun davranacağımız ile ilgili bir seçim yapmak! Örneğin ekonomiyi büyütmek için sınırsız enerji tüketimi, emisyonları azıcık kıssak bile bizi hızla yokoluşa götürmeye devam edecektir. Çünkü insanoğlu sorgulamadan tüketmeye, daha çok tüketmek için daha çok üretmeye devam edecektir bu durumda.

Doğanın gerçek bilimine, bütün resme bakarak hareket etmeye başlarsak ise işin yönü değişebilir. Yine enerji tüketimini ele alırsak bu konudaki ihtiyacımızı, bu ihtiyacın bedelini, bu bedelin bütün dünya yaşamı açısından ödenebilirliğini, kalıcı zararını sorgulayarak hareket edersek belki de bu gün sahip olduğumuz bir çok lüksten vazgeçmemiz gerekecek. Bir adım sonrasında doğal afet sonucunda zaten kaybedeceğimiz tüketim maddeleri ve araçlarını bilinçli olarak, bu gün dünyanın hayrına kullanmamaya başlayabiliriz. Ve bu konuda gitgide ilerletme çabası içinde olmalıyız eylemlerimizi. Örneğin enerji tüketimi ile ilgili,

1- Ulaşımı kendi aracımız ile tek kişi yerine toplu taşımayla sağlayarak olumsuz katkımızı yarısından fazla azaltabiliriz. Yeter mi? Hayır. Ulaşım ihtiyacımızı sorgulayıp, işimiz ile yaşadığımız yerin yakınlığı gibi çözümler ile ulaşım ihtiyacımızı en aza indirebiliriz. Dahası, ulaşımımızda mümkün olduğu kadar en ekolojik yol olan “yürüme” ve bisiklet ile ulaşma için yaşam koşullarımızı yeniden düzenleyebiriz.

2- Beslenmemiz için günlük gıdalarımızı seçerken doğaya en az maliyetli, yani en az ambalaj tüketen, en yakında en doğru teknoloji ve yöntemler ile üretilmiş olmasına özen gösterebiliriz. Tüketirken miktar ayarlaması, hazırlama şekli, gıdadan aldığımız enerjimizi nasıl kullandığımız dahi o gıdanın tüketilmesinin küresel ısınmaya etkisini değiştirecektir.

3-) Tarımda ve tüm hizmet, ürün üretiminde verimlilik (üretim miktarı değil üretimin ekolojik ayak izi, doğa üzerindeki etkisi) için tüm üretim sistemi sorgulanmalı ve gerekli bütün adımlar için yapılacak yatırım var oluşumuzun bedeli olarak yapılmalı yoksa da üretim durdurulmalı. Örneğin ekolojik tarım, tarımsal üretimin kaynak tüketmesi ile ilgili olumlu bir adımdır ama yeterli değildir. Tarımsal ürünlerin üretim planlaması, üretim şekli, kullanılan tüm araç ve teknikler, ürünlerin üretildikten sonra kullanıcıya varış lojistiği gibi konular üreten ve tüketen herkesin talebi ve çabası ile en ekolojik hale getirilmek üzere adım adım değiştirilmelidir.

4- Bedeli hesaplanamayan ve ölçülemeyen ürün ve teknolojilerden vazgeçmek de ne pahasına olursa olsun gerçekleşmelidir.

Bu konuların hepsinde insanın yeniden sorgulamaya açık, her an yeni bir keşif, davranış değişikliği yapabileceği konusunda kararlı; uzun vadeli iyilik için kısa vadeli bir çok konfordan vazgeçmeye hazır ve inançlı olması şart. Hatta fiziksel görünüşümüzün üzerine evrim teorileri ile uğraşmayı bırakıp insanlığın ortak yaşam bilincinin evrimleşmesi ile ilgili çabalarımızı, dönüşümümüzü yaşamımızın merkezine almak olmazsa olmaz diyebiliriz.

KOBİ Gelişim Dergisi

Victor Ananias doğaya adanmış bir yürekti. Bodrum’un ıssız kalmış son tepesinde,kanadı kopuk bir yeldeğirmeninin kıyısında, onun, öyküsünü rüzgar anlatır.
Ey güzel çocuk... Ey güzel çocuk! Victor isimli iyilik meleği! Seni ancak rüzgar anlatır.

Sayfa Başına Git

Victor Ananias